6 DAKİKA 29 SANİYE

Gece Rüyası Gündüz Kuşağı

Hayat kolay olmayan bir yolun sıradan bir yolculuğudur derler. Başlangıç için çok da fazla alıngan olmaya gerek olmadığından, hislerin bir daha namesinin duyulmayacağından bahsederler. Bir gün geriye sadece anılar kalacaktır ve onlar da en son ufalanıp insanın elinde bir avuç toprağa dönüşeceklerdir...

Palavra!

Geçmişin hayaletleri hiç utanmaz ki sevgili okuyucum, uslu durmazlar. Ellerinde garipsenecek derecedeki eğri değnekle derileri dürter; tüyleri tif tif eder ve korkuları toplarlar. Onların anılmak isteyen her başarısız denemesi kurtuluşlarının olamayacağı döngülerinin sınırına çarpmaktan başka bir işe yaramaz. Yine de zihni işgal etmekten bir an bile geri durmazlar, duramazlar. İşte korkularımın hayaletleri duymak istemediğim nice kehaneti kulağıma iştahla, saldırırcasına fısıldıyor. Çarpıntılarını kalbimde hissedebiliyorum. Onları sana söyleyerek kendimi azad etmeyi ne kadar istesem de konuşursam canlanıverecekler, biliyorum. O yüzden bulmak isterseniz beni; eğer ararsan- anılarım deniz kenarındaki kayalıklara kazılı, sular onları hala yontamamış.  

Şu sıralar yazarken çokça zorlanıyorum. Kelimelerim adeta beni dışarıya itiyorlar, içlerine girmem acılı bir serüven oluveriyor. Ortaya çıkan 

        kargacık                                              burgacık

                         kelimeler

kümesinin bana haz verdiğini söyleyemem. Oysaki sadece ben koyabilirdim onların isimlerini. Şimdiyse başkalarında buluyorum kendimi. Duyulmaktan mı korkuyorlar yoksa yazılıp unutulmaktan mı?

''Vandar.

Sana veda ediyorum.

Vandar, üzülme

Bendeki yolculuğunun sonundasın zaten.'' 

Sana veda eden benim ama giden sen değilsin ki; gölgenin benim üzerimdeki tesiri. Beni terk ettiğinden de değil bu ayrılık, sen benimle neticede hiç tanışmadın ki (hiç istemedin). 

Vandar, lütfen

senden vazgeçen ben değilim! Bütün umutlarımı kursağımda bırakan sensin.   

Vandar, üzülme. 

Sen, seni sevecek birini aramıyorsun ki; sen, seni onunlayken daha çok sevecekleri birini istiyorsun. -Kıskançlığıma ver bu lafları...

Vandar, bana olan tüm umursamazlığına rağmen sana milyonlarca kez değerli olduğunu söylemek isterdim ama seni herkesin hayalini kurduğu şekilde sevebilmemin hiçbir önemi yok. Eskiden beni mutlu edecek kişinin sen olduğunu düşünürdüm. Şimdiyse seni mutlu edecek olanın benim olduğumu fark ediyorum. Palavra...

İnsan maalesef sevilmediğini nadiren yüz yüze anlıyor. Terk edişlerin çoğu sessizce gidişlerden ve çok küçük nüanslardan belli oluyor. Mesela ben aşkımı monologlar halinde, suflorsüz bir yabanlıkta ve saf bir tutumda oynadım. İçin rahat olsun, bir an bile bana sevildiğimi hissettirmedin çünkü. Erdemli olan da buydu sanırım. Hayır, sana kızgın değilim ama sana aşık olduktan çok sonra öğrendim başka birinin olduğunu, affet beni bu yüzden. Tek başıma istemsizce tutuldum sana ve şimdi de tek başıma tutunamıyorum. Kızma lütfen, ben ilk defa aşık olmuş bir kızdım. Bu yüzden bana olan sessizliğini duymak istemediğim için senden özür diliyorum. 

Beni üzen inan sen değilsin, tüm o masumiyetinle bunu başaramazdın zaten. Beni üzen tek şey seni güvende hissetirmek isteyen, sende kendinden bir parça gören duygularım.

Yağmacı... Cesur ol.
Bana, sadece içimde güzel şeyler var mı diye -arada bi yoklamak için göz ucuyla uğraman canımı acıttı. Eğer seni hikayemin kötü adamı yapabilseydim her şey çok daha kolay olurdu. Oysaki gözlerinin parlaklığı beni hala büyülüyor. 
Seninle tanışınca tüm işgalci nakaratlarım sustu benim, onların yerine bana güzel notalar çalmaya başladın... Peki ben mi sana çok erken uğramıştım, yoksa sen mi geç kalmıştın bana? Hıh... Bir vişne çürüğü var damağımda; hafif bir ekşilik, tadı ne kırmızı ne de mor. Ne acı veriyorsun ne de zevk. Ve tabii ki palavra!

Ruhsuz evrenlerden yağan küller, soğuk birer kar gibiler. Siper al, sen de onlardan biri olamazsın. İstemsizce işittiğim oluyor bazen içini... Söylemediklerini duyuyorum, huzursuzken nereye kaçtığını, nelerini onlardan gizlediğini biliyor gibi oluyorum. Sende gördüğüm nice güzellikleri sen de görebiliyor musun peki? Merak etme, bir daha hissetmeyeceğim seni. Sisle birlikte birer birer düşerken karlar; saçlarım ıslanmakta, burnum kızarırken, gözlerim ıssız bir nehir kenarında kapanmakta. Dalların sivri köşelerine ağırlıklar yavaşça çökerken, omuzlarımı sular taşımamakta. Dağılmış bir duman gibiyiz, biz ikimiz; ne tam olarak birbirimizin içinde ne de dışında. Palavra. Gitmek için görüyorum ki pek de acelecisin, bilmez misin seni tutmaya cüret edemeyecek kadar ürkeğim? 

Ellerin.

Uzun, beyaz ve güzel günahkar ellerin. Belki bu kadar temiz görünmemeliydiler...

6 dakika 29 saniye. Toplasan 389 saniye zaten bir alay gibi geliyor kulağa, inanamazsın. Arada bazen o kayıp bir saniyeye bir şey sıkıştırabilir miydim diye düşünmeden edemiyorum ama. Oysa 23.340 milisaniyemiz içerisinde sana bir kez bile alınmadım. Yalnız beni hiç sevmediğini söylemen mi yoksa benden hala yazmayı hiç istememiş olman mı daha çok canımı acıtıyor sorsan inan bilmiyorum. Neticede sen bir yazarın en değerli iki şeyini çaldın: aşkını ve kalemini. Sakın, sakın endişelenme benim için (biliyorum böyle bir gayen de olmayacak) ama gerçekten. Alışkınım. Sana karşı acımasız olduğumu düşünüyorsan da yanılıyorsun. Her zamanki gibi bıçakların tüm keskin taraflarını kendime çevirdim. Sana olan şefkatim, dostluğum ve desteğim hiç bitmeyecek (senin için bir değeri olmasa da). Bazen içeride sana her zaman aşık kalmama izin vermeyecek olan bir Elif'in var olmasına üzülüyorum (seni kendime saklamak gibi bencil bir düşünceye tutunuyorum) ve ona aynı zamanda teşekkür ediyorum (bana karşı olmayan hislerine saygı duyuyorum). Ama yaralarım senden daha derine gidiyor. 

Tüm bunları sen kelimelerimle okuyorsun oysa ben sana hislerimle yazıyorum Vandar... Seni,  kimsenin seni sevemeyeceği şekilde sevdim, kendimce. O yüzden şu noktada beni yanıltman için her şeyi yapardım.

Bazen soruyorum; yazdığım için mi ağlıyorum yoksa ağlamak için mi yazıyorum? Sıcak gözyaşlarım ben yazdıkça daha soğuk akıyorlar yalnız. Palavra! İnsan hep bildiği sona doğru ilerliyor neticede. Beni hiç sevmediğini biliyorum. Beni hiç merak etmediğini de. Bütün hikayelerim öyle sonlandı benim. Seni diğerlerin farklı kılmaya çalışan umudumun kendisiydi sense herkesle aynı olmayı seçtin. 

Lütfen bana sessizliğimi ve sensizliğimi geri ver. Bu bir palavra!

Geçmiş... işte alaycı bir cümbüş. Hiçbir zaman tam olarak geriye dönemeyeceğiz. Bu sensizliği tekrar yaşamamak için ideal bir çıkış yolu. Seninle olan tüm anıları yakalamak istemek ve acıdan kaçmak için de aynı zamanda unutmaya çalışmak çok yorucu. Şimdi, şu an, şu dakika beni kimse beklememekte, kimse düşlememekte. Yaşatılmaktan acizim. Oysa can verdiğim nice ruh var içimde, bırakayım uçsunlar isterim de ya kimse sevemezse benim gibi diye korkuyorum. Ne kadar acınasıyım değil mi?

Ruhumu eline alsaydın eğer

Akardı kanlar

Tutmak için değil, sarmak için yanaşsaydın eğer

Acılarımın bir şeklini bulamazdın

Takvimden yapraklar tahmin ettiğimden bile hızlı dökülüyor. Bu senin için iyi bir şey, bana daha fazla katlanmak zorunda kalmayacaksın. Seni sevdiğimi söyleyebilecek kadar cesur olsam da seni durmadan görmek istediğimi söyleyemeyecek kadar da korkağım. 

Vandar, hak etmesen bile seni hala seviyorum. Vandar, beni seçmediğin her geçen gün kalbimden sökülüyorsun.

Vandar, beni mutlu ediyorsunSeni affediyorum.

Vandar, gitmekte özgürsün. Beni seni kendim için değil senin için sevdim. Seni bana ait kılamam. Gitmekte özgürsün, sırf seni üzmemek için ben de daha fazla durmayacağım çünkü...

Sevgili okuyucum, 

bedenlerimiz bu dünyanın insanıyken bizler sadece birbirimizin zihninde yaşayabiliyoruz. Tüm o hayaletlerin uğultusunun yanında kalbinizde güzel duygularınızı yeşerten, sizi hissedebilen nice insanlar yaşatın. İşte o vakit tüm ölü ruhlar huzura erecektir. 

Evet iki insanın aynı anda birbirini bulması ne kadar mucizevi olsa da, aşk (yalnızlık dolu olsa dahi) her şeyin yanında pek ulvi duruyor. Çünkü ''bir gün geriye sadece anılar kalacak ve onlar da en son ufalanıp insanın kalbine dönüşeceklerdir...''

Bırakın nesneleri, bırakın hırslarınızı. Onlar gidecek/değişecek/bozulacaklar. Bütün o çabalarımız gerçekliğin kendisi karşısında bocalayacaktır. Bırakın da bizler umudu düşleyelim çünkü umut içini doldurabileceğimiz bir boşluktan çok daha fazlası. Birbirimize verdiğimiz değerler arasında kuralım ki gerçekleğimizi; dünyamız bir gece rüyasından çok daha fazlası, gündüz kuşağının elle tutulur anılarından oluşsunlar.

Evet, bende değişen bir şey yok. Her zamanki gibi kırık kalbimle yoluma devam ediyorum, yine de bu dünyada gülümsemem için o kadar çok mucize var ki, hele gökyüzü...

Sende her zaman görmek istediğim rüyayı görüyorum.''

dedi balet ve devam etti:

''Elveda, öfke olmadan.''

Saygılarımla, yine yeniden pek çok kez görüşmek üzere

Bir gün sevdiğiniz kadar sevilmeniz dileğiyle.

Elif Sükyen

Yorumlar

  1. Bir gün sevdiğiniz kadar sevilmeniz dileğiyle🙏
    Kendimi buldum yer yer. Duygular çok güzel çok içten dile getirilmiş. Elinize sağlık. Vandar olmayı hem istedim (böyle güzel sevilmek düşmüş olurdu üstüme) hem de hiç istemedim.
    - Ezgi

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu yorumunuz beni o kadar etkiledi ki anlatamam... Ne kadar minettar olsam azdır🤍

      Sil
  2. bir çıpıda okunacak yazıların yeni pencereler aralıyor hayatımda.Bir sonraki yazını merak ve heyecan içinde bekliyorum👏👏👏

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok çok teşekkür ederim Şehmus hocam, bana olan desteğinizini hiç unutmayacağım🤍🙏

      Sil
  3. Geçmişin hayaletleri ve korku kelimelerine takıldım kaynaklarını gözden geçirmelisin güzel günler dilerim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne demek istediğinizi anlayamadım, bağışlayın beni lütfen bu yüzden🙏 Geçmişin hayaletleri anılarıma ve korkularım da çocukluğuma dayanmaktalar, kaynaklarımı maalesef bu nedenle tekrardan gözden geçirebilme gibi bir şansım yok, eğer kast ettiğiniz bu değilse tabii?

      Sil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar