BİR RÜYANIN UYANIŞI
Onlardan birçoğunu görüyorum.
Keder ve arzu şeklinde; kıvranıyorlar, biçimleri benzer.
Sağa dönüyorlar bin gece bir rüya içindeler,
sola dönüyorlar bir gece bin rüya peşindeler,
titriyorlar bin gece bin rüya zevkindeler ve uyanıyorlar; meğer bir gece bir rüyanın pençesindeler.
Kör, sağır ve mühürlenmiş olarak.
Ölümüne bir dans bu. Tehlikeyle harmanlanmış, ve belki de olabilecek en ucuz şekilde gerçekleşiyor. Birbirilerinin içinde kavruluyorlar, birbirlerinde kaybettikleri parçalarını birbirlerinde bulacaklarını umuyorlar. Tenleri ıstırabın ateşi. Yitik bir ruh; geçmişinin zevk dolu hezeyanlarının arayışı ve şimdinin gereksiz bulamaçlığıyla ölgün bakışlarıyla orada. Şekilleri birbirine karışıyor.
Ve ben,
doğrusu
seçemiyorum.
Geriye kalan bir şey var mı diye daldırsam ellerimi- birini tutabilecek miyim bilmiyorum. Neticede yol öyle bir ayrım değil.
Dört çukurlu bir oda. İçerdekiler ve dışarıdakiler. Herkesin birbirini doğurduğu bir hapishane. Ama ne var ki herkes birbirinin içinde.
Ve gerçek; şu ki- sadece birkaç dakika sürecek.
Peki ya biz Rüya'yı uyandırırsak onu kim görecek?
Kaç kez dilemiş olabiliriz aynı rüyayı yaşamayı? Sormak isterdim ilk hangimiz ondan uyanmıştı?
Karnını içine çekmiş kıvranırken. Hissettiğin yokluk ve acı. Dedim ya bir ucu keder ve bir ucu arzundu.
Bin gece! Bin gece bıkmadan usanmadan hep aynı rüyayı düşledin. Onu bir kez yaşamayı.
Bir gecen oldu. Sonra başka bir gecede bin rüya istedin. Yetmedi.
Bin gece daha için yalvardın ki her birinde binlerce sürecek bir zevk olsun.
Oysa gördüklerinin hepsi bir rüya içinde tek bir gecedeydi.
Ve vakit geldiğinde uyandırılmak istemeyecektin. Ve ne yazık ki biz de rüyada olduğumuzu bilemeyecektik.
Yıldızlardan uzakta derinlere dalarken üzerime düşmeyecek olan ayışığına üzülüyorum. Karanlık, ona doğru giderken sıcaklığı hissedemez oluyorum. Deniz renklerini kaybediyor... ve bir çarşaf gibi çekilirken sular üzerimden boğulmakta olan bir balık gibi çırpınıyorum.
Yüzlercesi bir arada, diriliş içerisinde bekliyor.
Bir pişmanlık dalgası yüzeye vurmuş.
Artık rüyayı düşlediğimiz değil rüyalarımızın bizi düşlediği noktadayız.
Ve uyuttuklarımızın elinde,
onların
birer
kurbanıyız...
Sevgilerimle
Elif Sükyen
Hep bir rüyayı yaşamayı arzulayan kalbiyle gerçekler arasında sıkışıp kalmış ölü bedenlere ,umutsuz ruhlara son bir ilk yardım müdehalesi tadında yazını bir solukta okudum. Kalemine sağlık
YanıtlaSilEmeğinize sağlık
YanıtlaSil